4 Eylül 2013 Çarşamba

Sonbaharda Ayrılık


Küçük maceramıza bir isim arıyorduk. Birbirinden oldukça farklı hayatlarımız bir sonbahar günü kesişivermişti işte. Nasılsa zamanı gelince herkes yeniden kendi hayatına dönecek, kendi ırmağında akmaya devam edecekti. Biliyorduk en başından. Yolun başı, ayrılık kokuyordu en buramından. Emindik. Hatta o kadar emindik ki biteceğinden, bittiğinde unutabilmeyi diledik.

 Hiç 'biz'olmamıştık. Sahiplenmemiştik. Sahiplenmeyince ait de olmuyorduk. Sonbahar insanıydık işte. Sıcağı yazdan kalma, soğuğu kışa haberci. Hep kendimizdik. Kendimizden ödün vermeye üşendik. Düşünmedik geleceği. Bir süreliğine de olsa geleceği düşünmemek güzeldi. Güzel olan her şey biterdi. Ve bitti. Dakikaları susmuştuk ama zamanı durdurmaya yetmedi. Bir yanımız delicesine kalmak isterken diğer yanımız yola koyulmuştu bile. Vakit gelmişti. İyi dileklerde bulunduk birbirimize uzuun uzun. Vedalaştık kelimeler tükeninceye dek.

 Ayrıldık. Başka yolların başka sonbaharlarında 'yaşanmak' için ayrıldık.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Nar Ağacı Beni Nar Eyledi

Kitap dediğin fazla sürünmeyecek elde. Ama Nar Ağacı'nı bir ay gibi bir sürede okudum. Olsun. Uzun uzuun okumak güzeldi. Bir solukta okunabilecek bir kitap olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Ne güzel yazmış Nazancığım.

Roman Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum ve İstanbul'da geçiyor. Kitabın serüvenine yakışır olsa gerek bana da Uşak-İstanbul-Bandırma ve İzmir hattında okumak nasip oldu.


Sonu mutluydu ama ben gözyaşlarıma hakim olamadım. Kitap bittiği için mi, kitabın sonunda Sehend ile Çiçek Hala'ya gönül koyduğum için mi ağladım, bilemedim. Elimden bırakmak zor geldi doğrusu.

Nar Ağacı beni 'nar' eyledi. Şimdi daha fazla Azam, daha fazla Setterhan, daha fazla Zehrayım. Bütün yaşananlar tek bir gerçek için yaşanmış, bütün yollar tek bir yol için alınmıştı. Şimdi bana düşen kendi yolumda yollanmak.

Kitabı okumadan önce 'iki düşünüp bir yazıyorsam' bundan sonra 'üç düşünüp bir yazarım' sanıyorum.

Buradan teşekkürlerimi sunuyorum Nazan Bekiroğlu'na. Uzun zamandır beni böyle etkileyen bir roman okumamıştım. Kalemine sağlık. İçimde bir yerlerde, tenha köşelerimde sakladığım roman yazma hayalimi de yeniden tutuşturdu Nar Ağacı.

Ben kalbiyle sevenler zümresinden olarak daha fazla yazarsam roman hakkında ayrıntıya girmiş olacağım. Bu beni korkutur.

İyi okumalar.

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Faith Anısına

Son dakikasına heyecanla izlediğim Faith bitince hem mutluluk hem hüzün kapladı içimi. Final olmuş, merakım nihayet sona ermişti. Ama izlemeyi de özleyeceğim. Şöyle altmış yetmiş bölüm olsaydı ya. Tadı damağımda kaldı doğrusu.

 İzlediğim kore dizileri içerisinde en mükemmeli buydu diyebilirim. Gerçi izlediklerim de sayılı. Şöyle desem daha doğru olur; Lee Min Ho dizileri içerisinde en heyecanlı, en entrika dolu olanıydı. Kore dizilerinde genel olarak ağırlıkta olan aşk teması bu dizide ikinci plana atılmış. Çok da iyi olmuş bence. Ayrıca Kore tarihi hakkında ipuçları vermesi de diziyi diğerlerinden farklı kılıyor.

Tabi bu kadar çok yorum yapmak bana düşmez. Nihayetinde bu işin piri olan arkadaşlar var. Kim hangi dizide kiminle oynamış, hangi diziyle tanınmış, gelecek sezon için hangi yönetmenle anlaşmış… 

Dizide öyle entrikalar dönüyor ki. Öğrendikten sonra ‘pes doğrusu’ dedirttiriyor. Senaristi tebrik etmek lazım. Harbi güzel yazmış. Ayrıca yeri geldi güldüm, yeri geldi ağladım. Sıkıcılıktan uzak, akıcı. Filmde olağanüstü bazı olaylar olsa da bu çok göze batmıyor. Kılıfına uydurmuşlar. 

Lee Min Ho
Wu Dal Chi (kraliyet muhafızları) Kaptanı Choi Young

Kim Hee Sun
Ulu Hekim olarak anılan Yoon Eun Soo



20 Temmuz 2013 Cumartesi

Gitmelerim Olsaydı



 Elimi eteğimi çekesim var hayattan. Kimselerin bilmediği yerlere kaçasım, uzun uzuun kalasım var. Belki Robinson gibi bir ada bulurum kendime. Survivor tarzı bir hayat yaşarım. Balık tutarım, yengeçlerle dost olurum filan. Telefon yok, dırdır eden kimse yok, ygslysbaşbelasıpislikzorunlusınav yok. Defterim ve ben oluruz sadece, ohh miss!

 Düşündüm de 'ıssız bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey?' sorusuna hiic bir zaman mantıklı bir cevap verememişimdir. Aklıma takıldı bak şimdi. Bir defterim, iki yastığım, üçççç... Neyse onu ayrı bir zamanda özel olarak düşüneceğim :)

 Ne diyordum, arada bir yalnız kalma isteği duyuyorum çok şiddetli şekilde. Kafamı dinlemek istediğim için mi yoksa özgürlüğüme çok düşkün olduğum için mi çözemedim henüz. Keşke hayallerde kalmasa. Tabi ciddi ciddi bir adada yaşamak filan istemem ama arada bir  çekip gitmelerim olsaydı güzel olurdu.

 Haa bu arada 'o' hamak benimm! :)

12 Temmuz 2013 Cuma

Havadan Sudan

 Ne mi yazacağım? Havadan sudan. Böylesine basit bir muhabbetin biz insanlar için ne kadar önemli olduğunu farketmem hayli zaman almış gözüküyor. Ne midir hava ve su? Dört elementten ikisi. Hadi canım? Tabi ki sadece bu kadar değil. Hava ve su imdadımıza yetişen kahramanlarımız!!

Hepimizin konuşmak istemediği, 'muhabbet bitsede gitsek' diye iç geçirdiği zamanlar vardır elbet. İşte tam da böyle anlarda 'ne diyeceğim, ne konuşacağım?' sorularına kafa yormaya başladığımızda 'hava su' ayrılmaz ikilisi 'Bizi mi çağırdın? İsteklerin bizim için bir emirdir!' diye çıkıverir ortaya. Ahh canlarım ya ;)

 Bazen de bu durumun tam tersi gerçekleşir. Konuşmak istediğimiz hatta konuşmak için can attığımız hatta ve hatta (abartıyorum) konuşmak için öldüğümüz dakikalar olur. 'iki çift laf etsek ne güzel olur' dediğimiz anlardır bunlar. İşte, yine tam böyle dara düştüğümüzde 'hava su' çıkar gelir, 'Bizi mi çağırdın? İsteklerin bizim için bir emirdir!' der. Otuz iki diş gösterisi yapar. Bakışlarında öyle bir kendini beğenmişlik vardır ki sorma gitsin. Neyse canım. Onun dalga geçmesi falan bağlamaz bizi. Konuşacak bir konu çıkmıştır ya o yeter bize.

 Yaa işte böyle. Havadan sudan deyip hor görmemek lazım. Onlar da olmasa kim imdadımıza yetişirdi ki? İyi ki varlar ;)

10 Temmuz 2013 Çarşamba

N'olcak Ki

İçinden hiic ama hiic bir şey yapmak gelmez. Boş boş oturasın bile gelmez yani o derece. Ne kadar pozitif olursan ol arada bir vurursun negatifin dibine. Orada her şey daha farklıdır. Hayat anlamsız, hayaller saçmadır. Derin bir nefestir ihtiyacın olan. Ama onu da doyasıya çekemezsin içine. Oksijen bile karşıdır sana. Boğazında düğümlenir nedenini bilmediğin o anlamsız kelimeler. Bir anda mı hücum etmişlerdir? Ne düşüneceğini şaşırırsın. Sonra bir büyüğünün tavsiyesi gelir aklına. ‘Bir süre böyle takıl, n'olcak ki, azıcık da negatif olsan?’ çok doğru aslında N'OLCAK Kİ.

9 Temmuz 2013 Salı

Bugünlerimin Şarkısı



 Öylesine bir şey yaparken, ne bileyim belki yolda yürürken, tesadüfen kulak misafiri olduğumuz şarkılar vardır, daha sonra çok seveceğimiz. İşte benim için o şarkılardan bir tanesi. (Radyo’cum sağolsun.) Hatta bazen öyle bir şarkıdır ki, melodisi belki de kısmen sözleri sen’i sana anlatır. Gözlerini kapatıp kapatıp dinleyesin gelir. Senin kahramanın olmuştur artık. Böyle şarkılar iyi ki var. Dinlemek istersen :)

Ben 'Deniz' Olmalıyım!



 Düşündüm uzunca ne olmalıyım diye. Gökyüzü mü, nehir mi, dağ mı? En sonunda buldum, bulabildim bana yakışanı. ‘Deniz’ olmalıyım.

 Hiç olmadığım kadar sakin, hiç olmadığım kadar hırçın.. Sahile vururken dalga dalga, dökmeliyim içimdekileri. Sonra durulmalıyım, affetmeliyim, unutmalıyım. Ve belki de hiç olmadığım kadar berrak olmalıyım. Kendim olmaktan korkmadan ‘su’ gibi saydam olmalıyım. Beni ‘ben’ olduğum için kabul etmeli, beni ‘kendim’ gibi sevmeliyim. Karalardan vazgeçmeliyim önce ki, bütünüyle deniz olabileyim. Sevdaları aşmalıyım, Aşk’la dost olmalıyım. Ancak onunla kendimi temize çekebilirim. Onunla kirlendim, onunla temizlenmeliyim. Umut bağlamadan, ümitsizliğe kapılmadan beklemeliyim arınmayı. Damla damla arınmalıyım.

 ‘Sen Kimsin?’ diye sorduklarında ‘Ben Deniz!’ diyebilmeyi hak etmeliyim. Ben ‘Deniz’ olmalıyım.

7 Temmuz 2013 Pazar

Fincanlı Hayaller

  Türk Kahve'si yapılırken kurulan hayal her zamankilerden bir başkadır. O, on dakikalık kısa zaman diliminde kahveyle birlikte hayaller de pişer, koyulaşır. Hele birde başında iki kişiysen, iki hayatın yolları çizilir, belki mühim kararlar alınır. Aralara dedikodular serpiştirilir, yorumlar yapılır. Geçmiş kahveyi karıştıran kaşık olur, gelecek ise kahvenin köpüğü... Muhabbet de kahvenin tadı tuzu olur. Çıkması istenilen fallar düşünülürken, son yudumu da çekilir kahvenin. İşte heyecanla beklenen an gelmiştir. Fala bakan konuşadursun, baktıran duymak istediği gibi duyar, anlar, yorumlar. Kimi zaman hayal kırıklığı yaşanırken, kimi zaman heyecanla karışık mutluluk doldurur ortalığı...
  Kim ne derse desin arkadaş, Türk Kahvesi'ni tek geçerim. Bir fincan kahve insana aslında çok şey anlatır, yaşatır. Fincanlı hayaller de buluşmak dileğiyle.